İKİ BÜYÜK KUMAR

Şu sıralar geçmişe takıldı gözüm. Orada kalanlar, orada bıraktıklarım, vazgeçtiklerim ve kazandıklarım. Hepsi gözümün önünden tek tek geçti. Şu satırları büyük bir keyifle ve mutlulukla yazıyorum...

Balıkesir... Varlığımı ve benliğimi keşfettiğim, aklı bulduğum, sevgiyi öğrendiğim şehir. Kuvayi milliye şehri... Tam da ruhunu içimde barındırdığım şehir. Savaşmaktan korkmayan, kaybetmeyi göze alıp özgürlüğe kavuşacağından emin olan, o ruhun bir parçası da meğerse bendeymiş... İyi ki geldim sana, iyi ki tanıdım seni... Bugün yine sorsalar, ben yine Balıkesir derdim.

Bu zamana kadar olan yaşantım da iki büyük kumar oynadım ben. Biri neredeyse 8 yıl yaşadığım Balıkesir, diğeri de okuduğum bölüm matematik.

Kocaeli’ne yakın diye yazdık Balıkesir’i. Babam ve lise de ki fizik hocamın yönlendirmesiyle de matematik bölümünü yazdım. O zaman derdim, ne bölüm ne de gideceğim şehirdi. Yaşadığım yerden daha huzurlu bir ortam ve sıkıntının olmadığı bir yerdi aradığım. Oysaki nereden bilirdim yağmurdan kaçarken doluya tutulacağı mı? Peki ne oldu? Ne oldu biliyor musunuz? Düşen her dolu tanesi canımı acıttı belki, ama düştüğü her yeri daha güçlü ve daha sağlam kıldı... Neredeyse koca 8 sene, bana ben olmayı öğretti. Gerçeği bulmayı, gerçek bildiğinden vazgeçmemeyi, olmaz deneni oldurmayı, olmayanı var etmeyi öğretti.

Üniversiteye elbette herkes gibi çok büyük bir hevesle başladım. Daha ilk günden en önde, elimde adını ilk kez duyduğum kitaplarla, bilmediğim terimler, tanımlar, teoremlerle tanıştım. Bu şekilde devam edecek, okulu en iyi şekilde bitirip, matematik öğretmeni olacaktım. Ancak, çocukluğunuzdan edindiğiniz gerçek olmayan duygu ve düşünceler peşinizi, siz vazgeçmeyene kadar bırakmazmış.

Bir tatlıcıda işe başladım. Zorlu geçen bir tatlıcı ve gençlik hareketinden sonra bana bir yol gözüktü... Hem de tam zamanında gözükmüştü. Bir çözüm yolu arıyordum, ancak gerçek bir yol olmalıydı. İşte tam da çıkmazda olduğum o anda kapımda bir aydınlık belirmişti. “Sonunu düşünen kahraman olamaz” derler ya. O hesap düştüm aydınlığın peşine. Belki de sadece aydınlığa çıkacağıma inanmak istemiştim... Önce Matematik Köyü serüveniyle başladı hikayem. Daha sonra Aziz Nesinin kitaplarını okuyarak, ardından Martı Jonathan Livingston ve Agora filmiyle devam etti. İlk okuldan beri matematikle ilgisi olmayan, çarpım tablosunu orta okul bitine kadar öğrenemeyen ben, matematikle dans etmeyi öğrenmeye kalkıştım. İyi ki de kalkışmışım...

Böylece matematikle olan birlikteliğim başlamıştı. Daha nice kitap, daha nice düşünce, daha nice aydın girdi hayatıma. Elbette, hala da büyük bir keyifle ve saygıyla hayatıma almaya devam ediyorum. Ne yıldırabilir ki beni?

Ben oynadığım kumarları kazanmış, geleceğe kazandıklarımla yürüyorum... Kıssadan hissem der ki; sen kendinden ve yaşamından vazgeçme. Senin olana sahip çık ve kimseye de burnunu sokturtma!

Velhasıl kelam, 8 yılı şöyle özetleyerek de bitirmek istiyorum hani: 

“Nice düşünceler gördüm içinde insan yok, nice insanlar gördüm içinde düşünce yok...”

Popüler Yayınlar