BİR FESTİVAL HATIRASI
Geçen yıl 14-15 Mayıs günlerinde, Galatasaray Üniversitesi'nde yapılan Matematik Festivali’ne katılacağımda amacım sadece bir arkadaşa bakıp çıkmaktı... Şaka bir yana, uzun süredir matematik için yapılan etkinliklere katılamıyordum. İstanbul'a gitmeyeli de 6 ay olmuştu. 4-5 Mayıs 2019’da yapılan ilk Matematik Festivali’ne katılma şansı bulmuştum ve o festival, matematiğe olan ilgimin yavaş yavaş alevlenmesine yol açmıştı.
Bu festivalde ise, kendi adıma pek bir beklentim yoktu. “Uzun süredir görmediğim hocalarımı ve arkadaşlarımı görür, merhabalaşır, bir de İstanbul havası alırım” diye düşünmüştüm. Bunlar da oldu tabii; ancak, bir de bunlara ek olarak, çok daha güzel bir şey oldu. Festivalin ilk günü, akşam saatlerine doğru, Galatasaray Üniversitesi Matematik Bölümü’nün kıymetli hocalarından Prof. Dr. Meral Tosun'a rast geldim. Hocamızı, birçok etkinlikten ve Balıkesir Üniversitesi Matematik Bölümü’nde yaptığı on-line seminerden de biliyordum. Hocamızla muhabbet arasında, bana "Sen bu Festivalde görev aldın mı?" diye sordu. Ben de, görev almadığımı, ama yapabileceğim bir şey varsa, severek yapacağımı söyledim. O da, beni hemen "Hexaflexagonlar" masasına verdi.
Masaya vardığımda,
konuyla ilgili hiçbir fikrim yoktu. Ama, hocaya bilmediğimi söyleyemedim…
Başımı önüme eğip, "Tamam Hocam" diyebildim. Tabii, bu arada masada
görev alan iki arkadaş geldi. Pek yorgundular, masanın kalabalık ve yorucu
geçtiğini söylediler. Sonra, hocamız beni arkadaşlarla tanıştırdı.
Arkadaşlardan biri ayak üstü, 1 dakikadan az bir sürede, kullandıkları
şekillerden biri ile konuyu hızlıca özetledi. Daha sonra ise, görevli olan
arkadaşlar ve hocalar bir şeyler içmek için çıkmaya hazırlandılar, o gün benim
herhangi bir görevim olmadığı halde, ben de kahveye davet edildim. Bu benim
için kıymetli bir davet oldu tabii. Ben de eşlik ettim...
Görev aldığım
ikinci gün, yani Pazar günü, pek heyecanlı ve telaşlıydım. Daha önce birçok
etkinlikte görev almıştım, ama bu göreve hazırlıksız yakalanmıştım. Öyle
sanıyorum ki, üstesinden fazlası ile gelmiştim. Çünkü, masaya gelen ilkokul öğrencileriyle
ilgilenirken, beni görevlendiren hocamızın masada görevli olan arkadaşlardan
birine, "Bugün bu masa, düne göre çok daha kalabalık!" dediğini
duydum. Belki, “Bu durumun seninle ne ilgisi var?” diye düşünebilirsiniz. Fakat
ben, masadaki kalabalığın benimle ilgili olduğunu düşünüyorum. Sanırım bunda
da haklıyım. Zira, herhangi bir pedagojik formasyonum olmamasına rağmen, çocuk
eğitiminde formasyonu olan arkadaşlarımdan çok daha iyi olduğumu düşünüyorum.
Örneğin, masada önceden görevli olan arkadaşlara ne yapacağımızı sorduğumda,
sadece, “Gelen öğrencilere, hazırladığımız şekilleri verip boyamalarını
istiyoruz, bir de kısaca konuyu özetliyoruz. Bu arada aileleri de diğer masaları geziyorlar.” demişlerdi.
Burada bir sorun
vardı. Bizler, çocuk bakıcısı değil, birer matematikçi adayıydık. Bu durum,
bana fazla komik ve Matematik Festivali için fazla basit gelmişti. Bunu, masadaki
arkadaşlara da söyledim! Sonra da, elimden geldiğince öğrencilerle kendim
ilgilendim. Masaya gelen öğrenciler memnun olmuş olmalılar ki, gidip diğer
arkadaşlarını alıp bizim masaya getiriyorlardı. Dahası, velilerin yüzlerindeki
o minnet duygusu...
Yaşadığım bu hikayeden çıkarılacak bir sürü
sonuç var aslında:
- Mesele, bir işi
yapıyor gözükmek değil, gerçekten yapmakta.
- Birçok şeyin
adının olduğu, ama sanının olmadığı.
- Düşünmenin
bilgiyi doğurduğu.
- Eğitimin ciddi
bir disiplin işi olduğu.
…
Bu liste böyle
uzar gider. İlk festivalde ve katıldığım diğer etkinliklerde görmediğim (ya da
fark etmediğim) birçok şeyi, şimdilerde görüyor ve yazıyor olmak, benim için
hiç de kolay değil. Can sıkıcı olduğu kadar, yürek burkucu da. Zira, eğitimdeki
yetersizliklerden sebep, ülkemiz için oldukça endişeli ve telaşlıyım. Umarım,
ileride, bu durumlara sebep olan sorunları ortadan kaldıracak güce ve imkanlara
sahip olurum.